Kadınlar,
her zaman toplumda ikinci sırada gelmiştir. Kimileri bunun nedeninin “cennetten
çıkarılmaya neden oldukları” düşüncesini savunurken kimileri de “kadının eksik”
olduğunu görüşünü savunmaktadır.
Peygamber
dönemi belki de kadının en rahat ettiği dönemlerden biriydi. Kadınlar,
akıllarına takılan bir soru olduğunda direk gidip peygambere durumlarını arz
ederler ve soruların cevabını alıp gönül huzuru içinde evlerine geri
dönerlerdi.
Peygamber
döneminde kadınların rahatlıkla peygambere soru sormalarında en büyük etken
ise; kimi zaman kadınların aklına takılan soruların cevaplarının erkeklerin
işine gelmeyişiydi.
Ya da
soruların ve de alınan cevapların iyi bir şekilde aktarılamayışıydı.
Bir
gün Bureyde (r.a.) peygamberin yanında otururken içeriye ansızın bir kadın
girer ve soluk soluğa “ey Allah’ın Resulü anneme yardımcı olması için bir
cariye vermiştim. Annem öldü.” dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Yaptığının
karşılığını görmen ve o cariyenin miras olarak sana geri gelmesi gerekir."
dedi.
Peygamber
döneminde kadınların pek çok işte çalışabildiğini görürken ondan sonraki
dönemlerde kadını toplum içerisinde göremeyiz.
Hatta
Sa’d b. Muaz, bir gün kadın çobanlardan biri, Ka'b b. Malik'in, Sel' Dağında,
koyunlarını gütmektedir. Koyunlardan bir tanesi yaralanır. Cariye koyun o halde
ölmeden yetişir ve keskin bıçağı ile koyunu hemen oracıkta keser. Bu olay
Peygamber'e sorulduğunda: ”Onu yiyiniz!” cevabını alırlar.
Hz.
Muhammed (sav)’in eşi Zeynep dericilik ile uğraşırdı ve kazandığını sadaka
olarak dağıtırdı. Hz. Muhammed (sav) ev işlerinde eşlerine yardım eder,
elbisesinin yırtığını yamar, ayakkabısının söküğünü dikerdi.
Fakat
daha sonraları dinin yanlış anlaşılması ya da yorumlanmasıyla kadınlar ikinci
sınıf konuma itilmiştir.
İbn-i
Rüşt ne peygamber dönemi görmüştür ne de Emevi dönemini fakat okuduklarından
yola çıkarak peygamber dönemini ve onun dönemini Platon'un Cumhuriyet'indeki
nizama benzetir. “O, cumhuriyetin bir örneği idi.” Der.
Peygamberin
vefatından ve Hz. Ali’nin Muaviye ile girdiği savaştan yenik düşmesinden Emevi
Devletinin temelleri atıldı işte o vakit “nizam bozuldu, bu güzelim bina yerine
Emevi istibdatını kuruldu.” Bu istibdat sonucunda huzurun yerini fitne ve
anarşi aldı.”
İbn-i
Rüşt, kadınlar konusunda belki de en tarafsız düşünen filozoftur. İbn-i Rüşt’e
göre kadın, erkek eşittir ve kadın erkekle aynı hak ve ehliyete sahiptir. Kadın
ve erkekler aynı hak ve ehliyete sahip olsa da ve eşit olsalar bile cinslerinin
getirdiği üstünlükler ve zayıflıklar vardır. “Erkek bazı durumlarda kadından
üstündür. Fakat kadında bazı durumlarda erkeklerden üstündür. Her iki
cinsiyetinde farklı konularda zayıflıkları vardır.”
İbn-i
Rüşt’e göre kadın isterse çok iyi bir asker bile olabilir. Buna örnek olarak
Afrika’daki bazı kabileleri gösterir ve “kadın isterse Afrika’daki bazı
kabilelerde olduğu gibi çok iyi “bir asker” olabilir.” der.
İbn-i
Rüşt’e göre “kadınların devlet işlerinde çalışmasında da bir sakınca yoktur.”
Kadına
yüklenen görevler, kadının “aklını” kullanmasıyla alakası olmadığı için kadında
bulunan akıl atıl durumdadır. Yani işlenmemiş bir elmastır ve işlenmeyi
beklemektedir. Kadına yüklenen annelik, ev işleri ve temizlik gibi görevlerde
kadının aklını kullanmasına neden yoktur. Bunlar zaten olağan şeylerdir ve
rutin olarak yapılmaya alışılagelen şeylerdir.
Abbasi
döneminin en önde gelen isimlerinden Câhız, Abbasi döneminin havasını şu
şekilde yansıtır. Allah’ın kadından bir erkekle birleşmeden çocuk yarattığını,
fakat erkekten kadınsız olarak bir çocuk yaratmadığını, bu mucizenin erkeğe
değil kadına has kılındığını ifade ederek konuya şöyle devam eder: “Ne biz ne
de aklı başında hiç kimse, kadınların erkeklerden bir iki derece veya daha
üstün ya da aşağı olduğunu söyleyemez. Lakin bizim –kadınların üstün oldukları
yönleri belirtmemizin nedeni, bazı insanların kadınlara hiç önem
vermediklerini, onları çok aşağılayarak hor-hakir gördüklerini ve onların
haklarını vermede cimrilik ettiklerini görmemizdir.”
Bu
nedenle hangi topluma bakarsanız bakın düşünür bir kadın ya da şair bulmak
mümkün değildir. Çünkü “kadınlara yüklenen görevler neticesinde kadınlarda
mevcut olan, “akli melekeler” işlenmediğinden kadınların kabiliyetleri yok
olmakta ve kişilik sahibi, fazilette yüksek kadınlar ve ne yazık ki meşhur
kadınlar var olamamaktadır.”
Bu da
bize gösteriyor ki kadının “aklı eksik” değildir. Sadece aklını kullanabileceği
alanlarda görevlendirilmemektedir. Bugün ve bugünden önce meşhur kadın yoksa
bunun sebebini bu noktada aramak gerekir. Kadınlara yüklenen görevler
neticesinde bırakın akli melekesi işleyen meşhur kadınların ortaya çıkmasını
hazır var olan kadınlar, “kocalarına yük” kocalarının yanında “ot gibi
yaşamaktadırlar.”
Mürvet Sarıyıldız